Malta

CerenBogac design

‘Şövalyeler Diyarına Yolculuk: Kartpostal Anıları Malta…’

Ceren Boğaç

MekanPerest-Architecture, Environment and Construction Newspaper,

21 MART 2010/SAYI 4, s.12

2009 yılı Ekim ayında, bir konferans için 4 günlüğüne kısa bir ziyarette bulunduğum, Akdeniz’in tam göbeğinde Kıbrıs adasının neredeyse dörtte biri kadar, bir adalar cumhuriyeti Malta… İlk bakışta insana baygın, tembel bir adalar grubu gibi görünen; ama hava alanından kalacağınız yere varıncaya kadar –ki adanın diğer bir ucunda da kalacak olsanız oraya varışınız 45 dakikadan fazla zamanınızı almıyor- mavi/yeşil  dalgaların çırpınışını içinizde hissedebileceğiniz buram buram yaşam kokan bir yer. Mesut kıyıların resmi geçidi: iki kızkardeş…Malta ve Gozo… ve bu iki kız kardeşin tam ortasına, o meşhur mavi lagun’uyla Comino… İşte Akdeniz’in coğrafi olarak tam merkezinde bulunan bu cumhuriyet, deneyimledikçe sanki her birinin sularına farklı bir güneş vurur gibi hissedeceğiniz, bu üç takımadanın biraraya gelmesinden oluşuyor.

Malta’nın oldukça küçük; ama yine de uçaktan indiğiniz andan pasaport kontrolüne kadar geçen sürede size adanın zengin geçmişi ve kültürel hazineleri hakkında göz kırpan, yerel mimarinin modern yorumu niteliğindeki hava alanı, Malta’da geçireceğiniz zamanı önceden planlamamışsanız eğer size fikirler sunuyor. Hava alanından ayrılıp, otobüsle kalacağımız otele doğru ilerlerken, alçak tepelerine zeytin ağaçlarının eşlik ettiği onlarca koy ve mavi-yeşil suların kumsallarına vurduğu kıyılarla, küçük ama kalabalık limanlar eşlik ediyor adımlarımıza. Bizi karşılamaya gelen Malta’lı arkadaşlarımız, adalarında dağ veya akarsuya rastlanmadığı bilgisini veriyor bize. Malta’nın iki tane resmi dili var: Bunlardan biri uzun yıllar İngiliz sömürgesinde kalmış olmasından kaynaklı İngilizce, diğeri ise ‘Maltese’ dedikleri, ada halkının konuştuğu ‘Latince- Fransızca- İtalyanca’ karışımı kendi dilleri. Rehberimiz bize yerel dilde bir iki kelime anlatmaya çalışırken, dilin vurgu ve telafuz bakımından Arapçaya ne kadar benzediği çok dikkatimizi çekiyor. Bunun üzerine Malta’lı arkadaşlarımız bu vurgunun geçmişteki Arap akınlarından kaynaklandığını belirtiyor. Yol boyunca alt-alta/üst-üste konutların ve daracık yollarında süratle hareket eden otomobillerin yoğunluğunu farkediyoruz.

Valetta ve Grand Harbour

Adanın masmavi koylarından birinde konumlanmış otelimize yerleştikten hemen sonra, bir sonraki gün yoğun bir konferans programımız olduğundan, adanın en önemli limanı olan, başkent Valetta yakınlarındaki ‘Grand Harbour’u (Port il-Kbir) görmeye gidiyoruz.  Bu yolcuğu Malta’nın meşhur ‘Malta Otobüsü’yle yapıyoruz. Malta’daki en yaygın taşıma aracı olan ve varlığını 1905’den beri devam ettiren bu eski otobüsler, her ne kadar yerini yavaş yavaş yeni ve modern olanlara bırakmaya başlamış olsalar da, kendileri kadar yaşlı ve bir o kadar asabi şöförleriyle, turistlerin ilgi odağı ve eğlence kaynağı. Kapılarının olmadığı, ineceğiniz yeri otobüs şöförüne anlatmak için, başınızın üzerinden geçen ve şöförün tam yanındaki çana bağlı ipleri çekerek anlatabildiğiniz, tırmandığınız her yokuşta parçalara ayrılacağını sandığınız, oturduğunuz koltukta zıplamadan 3 metre bile yol katedemediğiniz ‘Malta Otobüsü’ deneyimimiz, ziyaretimizin en hoş anılarından biri olarak belleğimizdeki yerini alıyor.

Grand Harbour yatların, rengarenk küçüklü büyüklü teknelerin yanı sıra çeşitli yolcu gemilerinin yer aldığı kalabalık ve etkileyici bir liman. Liman’ın hemen ardında Valetta, 16. yüzyıldan bu yana, onlarca medeniyetin her birinin bir öncekinin yıkıntıları üzerine inşa ettiği, UNESCO’nun ‘Dünya Mirası’ listesinde yer alan, ana karakteri Barok, ancak yer yer Manerist, Neo-klasik ve Modern Mimari ögelerini barındıran eşsiz bir şehir olarak karşımızda duruyor. Valetta’ya varışımız, gün batımına denk geldiği için, Şövalye’ler diyarı olarak da bilinen başkentin, ayrı ayrı her tanışının üzerinde önce turuncu ve sonra kırmızı olarak dans eden güneş ışınları ve nihayet o ışık kaybolduğunda muteşem bir aydınlatmayla başımızı döndüren kartpostallık görüntüsü, sonsuzluğa yayıldığı zamanda bir ipin ucunda asılı kalıyor…

Comino

Malta gezi notlarını kaleme dökerken, son olarak 3 saatlik bir gemi turuyla Malta adasının etrafında dolaştığımız sırada, bir kaç saatlik mola için durduğumuz Comino adasından bahsetmek istiyorum. Comino; Malta ve kızkardeşi Gozo arasında yer alan,  1.35 mil karelik, sadece 4 kişilik daimi nüfusu olan ve bir çoğunuzun romantik koylarını Madonna’nın başrolünde oynadığı ‘Swept Away’ filminden hatırlayacağı  coğrafi bir güzellik… St. Mary kulesi, adada görüp görebileceğiniz en belirgin strüktür. Adaya yapılacak olası saldırıları önceden tespit edebilmek adına yapılmış bir gözetleme kulesi. Bu küçük kara parçasında ayrıca bir Romen Şapeli ve 1960’ların Modernist mimarisinin tipik örneği sayılabilecek, 2 özel sahil şeridini himayesinde barındırmış bir  Otel bulunmakta. Küçük teknelerle,  adanın kıyıları boyunca bir çok doğal mağaraya doğru gizemli yolculuklara çıkabiliyorsunuz ve muhtemelen dünyanın çok az coğrafyasında karşınızda çıkabilecek, metrelerce derinlikleri suyun yüzeyinden görebilmenize elverişli turkuaz mavisi sular, her ne kadar sizi kendine çekse de, yüzerken bu sularda hatırı sayılır bir yoğunlukta bulunan deniz analarına dikkat etmeniz gerekiyor.

Malta’da kısa; ama çok derin yaşanmış ve içine uzanıldıkça paylaşılmış zamanlardan sonra eve geri dönüş…

Malta ziyaretimiz boyunca Akdeniz’de olmanın, Akdeniz insanını bir şeyleri paylaşırken tanımanın, anlamanın ve anlaşılmanın (ve belki de yaşamanın en çok!) tadı bu satırlara sığmayacak kadar derin… Küçük bir yer olmasına karşın, her köşede sizi bir süpriz, geçmişten gelen etkileyici onlarca değişik yapı, tarih öncesi dönemlere ait medeniyet kalıntıları ve unutulmaz manzaralar bekliyor. Malta’da göze çarpan ekonomik sıkıntılar yok. En dağınık köşesinde bile karşınıza evsiz çıkmıyor. Malta insanı turizm olayını öylesine benimsemiş ki, adadaki her şeyin bir pazar aracına dönüştüğünü rahatlıkla görebiliyorsunuz. Bu küçücük ada, tüple dalıştan, paraşütle atlamaya, yunuslarla yüzmekten, ister gece ister gündüz çeşitli ada turlarına, hareketli gece yaşantısına, Akdeniz mutfağının doyumsuz lezzetlerine ve Malta şaraplarının yumuşak tadına kadar aradığınız hemen hemen her şeyi bulabileceğiniz kadar zengin bir yer.

Malta’da tadamadığım her şeyin güzelliğini bir gün sizin yaşamanız dileğiyle…

Leave a comment