Mulksuzler

Bir hırsız yaratmak için, bir sahip yaratın; suç yaratmak istiyorsanız, yasalar koyun.

Ursula K. Leguin

CerenBogac design

‘Anarko-Sosyalist Manifesto: Mülksüzler’

Ceren Boğaç

MekanPerest-Architecture, Environment and Construction Newspaper, 23 MAYIS 2010/

SAYI 7, s.13

Üniversite’nin ilk yıllarında, geçmişe dair çok uzak bir akşam: Doğduğum şehirde yaşamaya başlamış bir grup yabancıyla, hayatı- o zamanki anların felsefe/isyan/varoluş/kargaşa dolu, ilk gençliğin her yanına bulaşmış heycanlarını tüm boyutlarıyla tartıştığımız sırada ortaya atılan bir kitap: Mülksüzler! Daha önce bir çok fantastik-bilimkurgu kitabını okuyup hayranlık duyduğum, ancak bu kitabını okumaya o ana kadar fırsat bulamadığım Ursula K. Leguin’in başyapıtı – o çok uzak gecenin içine hiç bir zaman hapsolmadı…

Mülksüzler, biri diğerinin ay’ı olan anarşist ‘Anarres’ ve kapitalist ‘Urras’ gezegenlerinin karşılaştırılması üzerine örülmüş bir kurguya ve edebiyatta çok önemli bir yere sahip bir kitap. Özgün adı “The Dispossessed” olan bu roman, bir çok eleştirmene göre, Dostoyevski’nin bir grup anarşistin maceralarını anlattığı “Ecinniler” (“The Possessed“) kitabına bir göndermedir. Dostoyevski’nin ‘ruhu cinler tarafından  ele geçirilmiş şeytansı yaratıklar’ olarak anlattığı anarşistler, Leguin’in ‘Mülksüzler’ kitabında, sahipsiz (ne şeytanın, ne devletin, ne de insanların) bireylerdir.

Kitapta anlatılan zamandan on altı yüzyıl önce, Odo adındaki bir devrimci, Urras gezegenindeki ülkesinin hükümet sistemine karşı bir isyan başlatır. Sonrasında ‘Odoculuk’ ismini alan isyanın kaynağındaki anarşik kuram, kurucusunun ölümünden sonra destek kazanarak güçlenir ve Urras gezegeni yönetimi, artık kontrol edemedikleri bu enternasyonalist gruptan kurtulmak için  onlara Urras’ın çorak  çöl benzeri uydusunda bir koloni kurma olanağı sunar. Bunu fırsat bilen Odocular, Urras gezegenini terkederek, anarşik politik kurama uygun bir topluluk oluşturdukları Anarres gezegeninde yaşamaya başlarlar.

“Vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrim’i satın alamazsınız. Devrim’i yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiç bir yerde değildir.”

(Leguin, ‘Mülksüzler’, s.268)

Kitap, Anarres gezegenindeki bu anarşist topluluğun bir üyesi olan dahi fizikçi Shevek’in Anarres’ten Urras’a, on altı yüzyıl sonra ilk kez bir Odocu’nın yaptığı yolculuğun anlatıldığı ruhsal otobiyografisi niteliğindedir.

Leguin’in her kitabında sentetik biçimde yarattığı sözcükler semantiği, yazarın yazınsal üslubunun en çarpıcı özelliklerinden biridir. Leguin, Mülksüzler kitabındaki kapitalist gezegene USA/URSS (Amerika Birleşik Devletleri/ Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği) kelimelerinden türettiği ‘Urras’ adını vermiştir. Bu gezegen, insanların sınıflara, yönetimlere, devletlere bölündüğü, arşist (ulusçu) bir  yapıya sahiptir. Yazarın ‘anarşist’ kelimesinden türettiği diğer gezegen ‘Anarres’ ise, sınıfların olmadığı, insanların egolarını törpülemeyi çocukluktan öğrenmeye başladığı, maddiyata ve sahiplenmeye değil, paylaşıma dayalı, özgürlükçü bir dünyadır. İki gezegen arasındaki bir diğer fark ise, Anarres’in kurak ve verimsiz topraklara sahip, balıklar ve birkaç böcek türü dışında insandan başka hiç bir canlının var olmadığı bir toz gezegeni, Urras’ın ise coğrafik olarak binbir güzellik ve biyolojik çeşitliliği barındıran, verimli topraklara sahip hayat dolu bir gezegen oluşudur. Anarşist gezegenin insanları, zor yaşam koşullarına rağmen tozun içinde hayatta kalabilmek için birlikte hareket eder, eşit koşullarda çalışır, herşeyi paylaşır ve içlerine Odocu’lardan başka hiçkimseyi almazlarken; kapitalist gezegende zenginlik ve açlık sınırında yaşayan çeşitli kesim ve sınıflardan insanlar, verimli gezegenlerinin doğal kaynaklarını hoyratça tüketir, hep daha fazlası için birbirleriyle savaşır ve başka gezegenlerden gelen ziyrateçiler üzerinde üstünlük kurma yarışı içine girerler. Anarres’li Shevek’in dehasının bu üstünlük yarışında etkin bir araç olabileceği düşüncesi, Urras’lılara göre ünlü fizinkçinin gezegenlerine olan ziyartinin tek sebebidir; çünkü üstünlük ve aşağılık sorunu Urras’ın toplumsal yaşamında önemli bir yere sahiptir. Kapitalist kâr toplumununa uzak bir yapıda yetişmiş bir birey olan Shevek için ise, Urras’ı ziyaretinin amacı çok daha başkadır.

Kitap, hiçkimsenin hiç bir şeyin sahibi olmadığı ‘Annares’ gezegenindeki tek sınır olan ‘duvar’ın anlatımıyla başlar:

“Bir duvar vardı…Yolla kesiştiği yerde bir kapısı yoktu; orada yerin geometrisine indirgeniyordu: bir çizgiye, bir sınır düşüncesine. Ama düşünce gerçekti. Önemliydi. Yedi kuşak boyunca dünyada o duvardan daha önemli bir şey olmamıştı…Bütün duvarlar gibi iki anlamlı, iki yüzlüydü. Neyin içeride neyin dışarıda olduğu, duvarın hangi yanından baktığınıza bağlıydı.”

(Leguin, ‘Mülksüzler’, s.11)

Bu duvar, Shevek’in kendi gezegeninden Urras’a doğru, bu yolculuğu yapmak istediği için (elbette bunun sebepleri yolculuğa zemin hazırlayan olaylarla da yakından alakalıdır) kendi toplumu tarafından ‘hain’ diye nitelendirilip, atılan taşlarla uğurlandığı sırada  belirip, zaman zaman fiziksel, zaman zamansa ideolojik bir engele dönüşen güçlü bir öğe olarak metin kurgusu içinde tekrar tekrar okuyucunun karşısına çıkar:

“Kardeş bile rahatlatamaz insanı kötü saatte, karanlıkta, duvarın dibinde.”

(Leguin, ‘Mülksüzler’, s.117)

“Yasalar yaptık, geleneksel davranış yasaları, tüm çevremize duvarlar ördük ve bunları göremiyoruz, çünkü düşüncelerimizin bir parçası onlar.”

(Leguin, ‘Mülksüzler’, s.291)

Shevek’in dehası kendi eşitlikçi toplumunda, ilerlemek ve gelişmek için bolluğa dayalı bir rahatlığın getirebileceği malzeme ve etkileşim fırsatlarıyla beslenemediğinden, bu koşullara sahip Urras gezegeni bilim cemiyeti tarafından desteklenir. Okuyucu bu noktada, dehanın yeşermediği bir yerin nasıl ütopya olabileceği sorusuyla da karşı karşıya bırakılır.

“Düşman sizi coşkuyla bağrına basar, kendi yurtdaşlarınız da sizi acıyla reddederse gerçekten de hain olup olmadığınızı merak etmemek elde değildi.”- Shevek

(Leguin, ‘Mülksüzler’, s.315)

Diğer bir yandan kitap, feminist yazar Ursula K. Leguin’in, kadın bakış açısıyla ‘mülkiyet’ sorununa geniş perspektifler sunar. Yazar, Odocu düşünceyi oluşturabilmek için (-ki kitapta anlatılan devrimi başlatan Odo bir kadındır), Tao’cu felsefeden yola çıkar. Sözcük anlamı yol olan ‘tao’ ile  ayrı ayrı herbir şeyi kuşatarak, parçalara bölünmemiş bir bütün olarak varolan bir dünya bilinci yaratmayı amaçlar – ki bu da Leguin’in anlattığı devamlı değişim ve seçim sürecine,  mekanın varoluşsal koşuluna ve de hikâyenin kendisini düzenleyici ilkelerine tamamıyle eş düşer.

BÜTÜN OLMAK PARÇA OLMAKTIR; GERÇEK YOLCULUK GERİYE DÖNÜŞTÜR.”

(Leguin, ‘Mülksüzler’, s.82)

Odocular için araç amaçtır ve barışa yalnızca barış yolu ile ulaşılabilir, yalnız adil eylemler adalet getirebilir.

Bir bilimkurgu aşığı olarak, Leguin’in tabiriyle ‘ikircikli ütopyaların’ ışığında kurgulanmış  başka başka kitaplar da okudum (George Orwell’in 1984‘ü, Yevgeni İvanoviç Zamyatin’in Mıy-Bizler‘i, Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya‘sı vb.). Ancak Leguin’in Mülksüzler kitabının sosyo-politik kurgusu, insan doğasının cinsellikten aşka, aile kurumundan iktidar güdüsüne, zaman ve mekan kavramlarına kadar tüm yönlerini ele alış biçimi, onu, okuduğum diğer tüm kitaplardan ayırıyor. Leguin, Mülksüzler kitabının arka kapağında ‘…Tüm siyasal kuramlar içinde en idealist olanı anarşizmdir; bu yüzden de bana en ilginç gelen kuramdır.’ diye yazıyor. Ancak bu kitap, yalnızca kapitalist düzenin sert bir eleştirisi olmakla kalmayıp, aynı zamanda anarşizm ütopyasının zaman zaman bireysel özgürlükleri nasıl kısıtlayabileceği sorularını da tüm yönleriyle ustalıkla gözler önüne seriyor.

Mülksüzler, Shevek’in Anarres’e geri dönmesi ile beraber yeniden başlamak üzere sona ererken,Ursula K. Leguin bir kez daha geçmişin ve geleceğin şimdinin birer parçası olduğu devamlılığını vurguluyor- ki bu da bu satırların yazarı için bu kitabı, yıllar önceki o geceden bu yana geçen zaman boyunca, yaşamının her döneminde tekrar tekrar sorgulayacağı bir başyapıta dönüştürüyor:

“Gerçek yolculuk geri dönüştür…”

(Leguin, ‘Mülksüzler’, s.342)

2 Comments Add yours

  1. Enes says:

    Biraz kısa olmuş yazınız. Birazda orjinal kitabın sonundaki eleştiriden esinlenilmiş sanki. 🙂
    Yine de elinize sağlık.

    1. cerenbogac says:

      Merhaba Enes, yazıya gösterdiğiniz ilgi için teşekkürler. Haklısınız, bu yazı bir ‘gazete kitap tanıtım yazısı’ olduğu için, kitabın içeriğini ve felsefesini düşünecek olursak, oldukça kısa tutulmuş bir metin. Kitabın sonundaki eleştiriye de özellikle referans verip, LeGuin’in yapıtlarındaki eleştirel bakışının ne kadar farkındalıkla yapıldığını ve güçlü durduğunu, belki de ilk kez bu yazarın kitabını okuyacaklar için, özellikle vurgulamak istedim. Okuduğunuz ve yorum yazdığınız için teşekkürler.

Leave a comment