Kent Ölçeğinde Barış Düzeni Kurabilme Pratiği: Mağusa Ekoşehir Projesi

“Her iktidarın otoriter yapısını dayattığı mekanlar vardır. Toplumdaki bireylerin birbirlerine eklenerek yarattıkları kendi mekanları da vardır ve bu mekanların iktidarla olan ilişkisi savaş halini belirlemektedir. İnsanlık tarihi boyunca başkasının mekanını ele geçirme en büyük güç göstergelerinden biri sayılmıştır. Kant (1960) savaş halini ‘kanunsuzluk’ olarak tanımlamaktadır. Barış hali ise hukuk düzenini kurmaktır. Bu bağlamda barış, birlik ve uyum içinde huzurlu ve yasalar çerçevesinde korunaklı bir yaşam alanı oluşturmak olarak tanımlanabilir. Buradaki en önemli mesele barış düzeninin oluşacağı ve süregeleceği mekanı üretebilmek, gerektiği takdirde  kolektif biçimde yeniden yaratmak ve kurmaktır.” Ceren Boğaç

Boğaç, C. (2017). Kent Ölçeğinde Barış Düzeni Kurabilme Pratiği: Mağusa Ekoşehir Projesi. Mimarca, Mart 2017, ISSN: 1306-3138, Sayı: 83, ss. 35- 43

Mimarca Dergisi’nin 83. “Mimarlık ve Sanat Barış Getirebilir Mi?” temalı özel sayısında, kent ölçeğinde barış düzeni kurabilme pratiği üzerine düşündüklerimi, Mağusa Ekoşehir Projesi örneği ile ele aldım.  Bu anlamlı sayısının oluşmasında emeği geçen herkese, özellikle KTMMOB Mimarlar Odası ve yayın kuruluna teşekkür ederim.

Abstract

Architecture is one of the instruments for peacebuilding, since it is the act of constructing every space of living. However, rather than building, it is more important to maintain the sustainability of the peace order in every manner. For this reason, today, discourse of ‘peace’ became an integral part of the concept of ‘sustainability’. The concept of sustainability also plays an important role in the systematic of peace. In this paper, the role of sustainable architecture for the peacebuilding process was addressed at the city scale (which represents both settlement and form of society). The practice of “Famagusta Ecocity Project” was also introduced within this context.

Savaş: Mekanı ele geçirme, yıkma, yeniden yapma…

“Birisi barışı başlatmalı. Tıpkı savaşı başlattığı gibi!” Stefan Zweig (Satranç)

Eski çağlardan günümüze varıncaya kadar insanlık, bir çoğu hala süregelen farklı savaş tipolojilerinden geçmiştir; krallık savaşları, istila savaşları, kurtuluş savaşları, devrim savaşları, din savaşları, gerilla savaşları, psikolojik savaş, soğuk savaş vs. Antik Yunan filozofu Aristoteles’e göre insanlar arasındaki anlaşmazlıkların çözümü ya politika ya da savaş ile mümkündür (Aristoteles, 2014).  Her ne kadar politika uzlaşı içeren, diyaloğa dayalı eylem olarak tanımlansa da, bir çok savaşın politikanın uzantısı olduğu aşikardır. Egemen sınıfın kendi politikalarını uygulamak için şiddete başvurması savaşı doğurmaktadır. Sebebi her ne olursa olsun, savaş her anlamda mekana müdahale şeklidir; çünkü mekan politik bir düzlemdir ve savaş da mekanı ele geçirme, yıkma, yeniden yapma eylemidir.

Her iktidarın otoriter yapısını dayattığı mekanlar vardır. Toplumdaki bireylerin birbirlerine eklenerek yarattıkları kendi mekanları da vardır ve bu mekanların iktidarla olan ilişkisi savaş halini belirlemektedir. İnsanlık tarihi boyunca başkasının mekanını ele geçirme en büyük güç göstergelerinden biri sayılmıştır. Kant (1960) savaş halini ‘kanunsuzluk’ olarak tanımlamaktadır. Barış hali ise hukuk düzenini kurmaktır. Bu bağlamda barış, birlik ve uyum içinde huzurlu ve yasalar çerçevesinde korunaklı bir yaşam alanı oluşturmak olarak tanımlanabilir. Buradaki en önemli mesele barış düzeninin oluşacağı ve süregeleceği mekanı üretebilmek, gerektiği takdirde  kolektif biçimde yeniden yaratmak ve kurmaktır.

Mimarlık en basit tabiri ile insanın tüm yaşam mekanlarını tasarlama eylemi olduğundan, barış düzeni oluşturma araçlardan biridir. Ancak barış düzenini oluşturduktan sonra onun sürekliliğini sağlamak daha önemli bir süreçtir. Bu nedenledir ki  günümüzde ‘barış’ söylemi sürdürülebilirlik kavramının ayrılmaz bir parçasıdır. Sürdürülebilirlik kavramı da eşgüdümlü olarak barış̧ sistematiği içerisinde önemli rol oynamaktadır. Bu denemede, barış için sürdürülebilir bir mimari, hem yerleşke hem de toplum biçimi olan kent ölçeğinde ele anılacak ve Mağusa Ekoşehir Projesi’nin bu bağlamda nasıl bir pratik sunduğu tanıtılacaktır.

Barış düzeni oluşturma parametreleri: Kent ölçeği 

“Ne kadar iyi düşünülmüş olursa olsun küçük adımlar evrensel, küresel ve feci bir hal almış problemleri kısmi olarak dahi çözemez. Eğer kısmi ‘çözümler’ denen bir şey varsa bu sadece ekolojik krizin sabit doğasını gizlemek için kullanılan makyaj malzemesidir…”

Murray Bookchin (Özgürlüğün Ekolojisi) 

Küresel ölçekte giderek artan çevre sorunları, 1970’li yıllardan beridir dünya gündemini meşgul etmektedir. Kalabalık kentleşmenin beraberinde getirdiği sosyal ve çevresel meseleler, sebep ve sonuç döngüsünün bir parçası olan iklimsel değişiklikler ekseninde ortaya çıkan ekolojik  tehditler ve mutlak bir yıkıma sebep veren ‘savaşlar’,  gelecek açısından oldukça endişe vericidir. Yaşamın devam etmesi için bugün ve gelecekte gerekli kaynaklara sahip olma ve koruma kaygısı, “neyi sürekli kılmalı?”, “nasıl sürekli kılmalı?” tartışmalarını başlatmış ve sürdürülebilir bir gelecek için doğru parametreler bu bağlamda belirlenmeye çalışılmıştır.

Sürdürülebilirlik çevreye duyarlı bir gelişimi vurgulayan bir sözcük olup, ‘tüketim’ ve ‘savaş’ eylemleri ile taban tabana zıt, ekoloji ile uyumlu bir yaşam oluşturma  ideolojisidir. Ne yazık ki yaşadığımız dünya düzeninde sınıf ayrımından kaynaklı çatışmalar ve üretim araçlarının özele endeksli mülkiyeti söz konusu olduğundan, ekolojik bilinç yaratmak pek de kolay değildir. Yapı yapmak çevreye müdahale içerdiğinden, mimarlık çoğu zaman anti ekolojik bir eyleme dönüşmektedir. Bu nedenle mimarlık mesleğini gerek ekolojik, gerekse toplumsal bağlamda barış eylemine dönüştürebilecek uygulamalar için  ‘sürdürülebilir kentsel gelişim’ yaklaşımları ortaya atılmıştır.

Sürdürülebilir kentsel gelişim yaklaşımları, Dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel bir hareket olarak 1986’da başlatılan ‘Sağlıklı Şehirler’ (Healthy Cities- Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge Ofisi, 1999) ve 1960’larden beridir mimari söylem tartışmalarında ortaya konan ‘Yaşanabilir Şehirler’ (Livable Cities- Buchwald, 2003) kuramlarıyla gelişmiş ve daha sonra özellikli olarak ‘Ekoşehir’ (Ecocity) adını almıştır. Ekoşehir sözcüğü ilk kez Richard Register’in 1987’de yayınlanan “Ekoşehir Berkeley:  Sağlıklı Bir Gelecek İçin Şehir Kurma” adlı kitabında kullanılmış ve özellikle son on yıldır ekolojik ve barışçıl mimari pratikler için kapsayıcı bir kavram haline gelmiştir.

Ekoşehir olarak nitelendirilen kent modeli, doğayla dengeli ve entegre bir ilişki kurmayı amaç edinen, başka bir deyişle, sosyal, kültürel, ekonomik gelişimlerin doğaya zarar vermeden arttırılmasını özümseyen bir mimari pratikle, bütüncül bir yapılaşma şeklidir. Ekoşehir ilkelerini benimsemiş bir mimari pratik, toplumsal yaşantıya sadece morfolojik yanı ile katkı sağlamayı değil, tüm çevre ile karşılıklı bir ilişki kurarak sürdürmeyi  hedeflemektedir. Özetle, doğal kaynakların tüketimi, talan edilmiş çevre, yoksulluk, işsizlik,  kültürel değerlerin yok olması, toplumsal belleğin zarar görmesi gibi geleceğe yönelik tehditleri engellemek için ortaya konan ‘sürdürülebilir kentsel gelişim’ yaklaşımı, ekolojik dengeyi bozmadan yaşam ağının bir parçası olabilmeyi hedefleyen mimarlık ile (‘ekolojik mimarlık’ ve/ya ‘yeşil mimarlık’) desteklenmektedir.

1992 yılında Rio de Janeiro’da “Dünya Zirvesi’ başlığı altında gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı, dünya gelindeki çevre politikalarına yön vermiştir (Birleşmiş Milletler Çevre Programı, 2017). Kentlerin daha dirençli bir hale gelebilmesi için yeninden yapılandırılmasında kritik önem taşıyan, sürdürülebilir bir çevre için ekolojik temele dayalı ilkeler, başka bir deyişle ‘ekoşehir’ ilkeleri, ilk kez bu konferans sonrası yayınlanan ‘Ajanda 21’ (21. Yüzyıl ajandası) aksiyon planı çerçevesinde ortaya konmuştur.  Yıllar içinde çeşitli uzman ve uygulamacılar tarafından bağlamsal bir çerçeveye oturtulan bu ilkeler, 2011 yılında Ekoşehir Oluşturma Girişimcileri ve Uluslararası Ekoşehir Danışma Komitesi tarafından, “Uluslararası Ekoşehir Çerçevesi ve Standartları” başlığı altında aşağıdaki şekli ile yayınlanmıştır:

 (Ekoşehir) kentsel tasarım ilkesi

Kent bileşenlerinin birbirine yakınlığı: Kent sakinlerinin çoğunluğuna  konutlarından temel kentsel hizmetlerine kolay erişim sağlaması. Ayrıca, iş olanaklarına yürüme ve doğrudan ulaşım sağlanması.

Sağlıklı bir kent sistemi için biyo-jeo-fiziksel koşullar

Temiz hava: Kent atmosferi ve binalarda, sağlık için elverişli hava kalitesi düzeyinin sağlanması.

Sağlıklı toprak: Kent içindeki topraklarda veya kent ekonomisi, işlevselliği veya işleyişiyle doğrudan ilişkili topraklarda, sağlıklı bir eko sistem ortamı ve çeşitliğinin sağlanması; üretkenliğin koruması veya geliştirilmesi.

Temiz ve mevcut su: Kentin su kaynakları, su yolları ve su yapılarının sağlıklı oluşu ve ekosistemleri olumsuz şekilde etkilememesi. Tüketilen suyun, öncelikli olarak biyolojik bölge içerisindeki kaynaklardan temin edilmesi.

Bilinçli yönetilen kaynak ve malzemeler: Kentin gıda dışı (non-food) ve enerji dışı (non-energy) yenilenebilir ve yenilenemez kaynaklarının, insan sağlığı veya mevcut ekosistemin dayanıklılığını olumsuz bir şekilde etkilemeksizin, adil ve eşitlikçi bir kaynaktan tedarik edilmesi, yönetilmesi ve geri dönüştürülmesi. Kaynakların/ materyallerin öncelikli olarak mevcut biyolojik bölge içerisinden temin edilmesi.

Temiz ve yenilenebilir enerji: Kentin enerji ihtiyacının, ekosistemlere veya insan sağlığına kısa veya uzun vadeli olumsuz etkisi olmaksızın sağlanması, üretilmesi ve tüketilmesi. Tüm bunların yanı sıra bu teminin iklimsel değişikleri arttırmaması. Tüketilen enerjinin öncelikle yerel biyolojik bölge içerisinde üretilmesi.

Besleyici ve mevcut gıdalar: Besleyici gıdaların, kentin tüm sakinleri için ulaşılabilir ve ekonomik olması ve ekosistemlerin sağlıklı işleyişini sürdüren ve iklim değişikliğini artırmayan yöntemlerle yetiştirilip, üretilmesi ve dağıtılması. Gıda ihtiyacının öncelikli olarak yerel biyolojik bölge içerisinden sağlanması. 

Ekolojik zorunluluklar

Sağlıklı biyoçeşitlilik: Kentte, tür çeşitliliği, ekosistem çeşitliliği ve genetik çeşitlilik dahil olmak üzere yerel, biyo-bölgesel ve küresel ekosistemlerin biyolojik çeşitliliğinin devamının sağlanması; Doğal yaşam alanları ve biyoçeşitliliğin, politikalar ve fiziksel eylemler ile koruması ve/ya eski haline getirmesi.

(Toprak) Taşıma kapasitesi: Kentin, yeryüzünün biyolojik kapasitesinin sınırları içerisinde ekosistemler üzerindeki talebi korurken, kaynakların yeniden düzenlenip, bölgesel ekolojik bütünlüğün desteklenmesi.

Ekolojik bütünlük: Kentin, ekosistemler içinde ve arasında önemli bağlar kurarak,  kentiçi bitişik yaşam (habitat) alanları ve ekolojik koridorlar sunması.

Ekoşehirin sosyo-kültürel boyutları

Sağlıklı kültür: Kentteki ekolojik okur-yazarlık (ecoliteracy), bilgi kalıpları ve yaratıcı ifadeyi güçlendiren, kültürel etkinliklerin düzenlemesi; sembolik düşünce ve sosyal öğrenmenin geliştirilmesi.

Kapasite Geliştirme: Kentteki karar verme süreçlerine tam ve adil katılımın desteklemesi ve mahalle, topluluk örgütleri, kurum ve kuruluşlara, kapasitelerini artırmak için yasal, fiziki ve örgütsel destek verilmesi.

Sağlıklı ve eşitlikçi ekonomi: Kentteki, iktisat, çevre ve insan sağlığına zarar vermeyecek ekonomik aktivitelerin, ‘kent bileşenlerinin birbirine yakınlığı’ ilke ve politikasına entegre olan –‘yeşil iş’ ve ‘ekolojik gelişim’in temelini oluşturan- yerel ve adil istihdam seçenekleriyle desteklenmesi.

Yaşam boyu eğitim: Bölge sakinlerine, şehrin tarihi, kültürü, ekolojisi ve gelenekleri hakkında, resmi ve gayri resmi eğitim, mesleki eğitim ve yaşam boyu öğrenim erişimi sağlanması.

Sağlık/Yaşam Kalitesi: Vatandaşların, istihdam dahil olmak üzere, yapılaşmış çevre, doğal ve düzenlenmiş çevre, fiziki ve zihinsel sağlık, eğitim, güvenlik, dinlence ve serbest zaman, sosyal aidiyet gibi yaşam kalitesi göstergeleriyle memnuniyet bildirmesinin sağlanması.

Kaynak: Ekoşehir Oluşturma Girişimcileri ve Uluslararası Ekoşehir Danışma Komitesi, 2011

(Çeviri: Ceren Boğaç)

Bu ilkelerle birlikte, kent ölçeğindeki yaşam döngüsü ve bu döngünün küresel ölçekteki örüntüsü ile barış düzeni oluşturma parametreleri tanımlanmış olmaktadır. 

Sürdürülebilir kent talebinde bulunacak kamuoyu yaratma pratiği: Mağusa Ekoşehir Projesi

“Yanlış kullanılmış olan gücün kara gölgesinde doğan bizler, barışı kendi dünyamızın dışına yerleştirmişiz: Rehber olan, ulaşılamayan nur. Bizim bütün bildiğimiz dövüşmek. İçimizden birinin yaşamı boyunca becerebildiği tek barış, savaşın devam ettiğini inkâr etmek sadece; gölgenin gölgesi, çifte inançsızlık.”

Ursula K. Le Guin  (Bağışlanmanın Dört Yolu)

Kırk yılı aşkın bir zamandır fiziki bölünmüşlüğü devam eden bir adada, yeniden barış düzeni kurabilmek kolay bir eylem değildir. 1960 olayları ile süregelen çatışmalar, toplumsal mekanları birbirinden ayırmış ve bireylerin de mekanlarından kopartılmasıyla aidiyet duygusu ada genelinde kaotik bir biçime bürünmüştür. Bir mekana izinsiz giriş yapmak, müdahale etmek, politik olduğu kadar etik de bir sorundur. Bu nedenle barış sağlamak  ve barışı kalıcı kılmak için yeniden tanımlanacak, düzenlenecek, hatta yaratılacak mekanlara bütüncül yaklaşmak gerekmektedir. Bölünmüşlük barış getirmemekte; sınırlar ayırmakta, birleştirmemektedir. Barışı kurmak için bazı araçlara gerek vardır ve barış dili bu araçların olmazsa olmazıdır.

Mağusa, tarihi ve mimari dokusu ile yüzyıllardır Kıbrıs’ın en özel yerleşkelerinden biri olmuştur. Kentin en dramatik parçasını şüphesiz 1974’den beridir terkedilen ve dikenli tellerle kuşatılan Kapalı Maraş oluşturmaktadır.  Maraş deneyimleyen herkes üzerinde kalıcı bir psikolojik etki bırakabilen bir yerdir ve bu etkilerin mekan üzerinden okunduğu bir çok bilimsel araştırma mevcuttur (Boğaç, 2009).  Yıllar içinde dönüşen ve birbirini tetikleyen bu psikolojik dinamikler, herkes için farklı barış arzuları doğurmuş ve bu bağlamda Ada’da kalıcı bir barışın sağlanması halinde kentin geleceğine yönelik çeşitli senaryolar geliştirilmiştir.

‘Mağusa Ekoşehir Projesi’, Kıbrıslı Türk ve Rumların bir araya gelerek; çevreye duyarlı,  en yeni eko-teknolojilerin kullanıldığı, barışçıl işbirliklerinin teşvik edildiği, eko turizm ve nitelikli yatırımlar için çekim noktası haline gelen, gençler için sürdürülebilir iş imkanları sağlayan,  kısaca kenti besleyen tüm sistemlerin birbiriyle entegre çalıştığı bir kent için ilham verme ve vizyon oluşturma hareketidir (www.ecocityproject.com). Projenin ana hedefi, adada 40 yılı aşkın zamandır süre gelen bölünmüşlüğün mimari üzerinden okunması ve her kesim tarafından benimsenecek ortak bir kent vizyonu ve kamuoyu yaratılmasıdır.

Resim 01: Mağusa Ekoşehir Proje simgesi

Aktif olarak iki yıldır devam etmekte olan ve kor grubu 6 kişiden oluşan proje, gerek Ada, gerekse dünya genelinde gönüllü katılımcıların katkı sağladığı çeşitli aktivitelerle desteklenmektedir. Başlangıç aktivitesi olarak projenin motivasyon, hedef ve ilkelerinin tanıtıldığı dünya çapında ilgi gören medya kampanyaları gerçekleştirilmiştir, örneğin proje Britanya Yayın Kuruluşu BBC’de (British Broadcasting Corporation) yer aldıktan üç gün sonra 2 milyonun üzerinde kişi tarafından okunmuştur (Bknz: http://www.bbc.com/news/magazine-25496729). Proje için kamuoyu yaratma çalışmaları devam ederken, yapılan çalışmaların en önemli parçasını oluşturan ‘Mağusa Ekoşehir Tasarlama Atölyesi’ planlanmış ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nün sürdürülebilir mimarlık uzmanı profesörü Jan Wampler yönetimindeki 16 Güney Florida Üniversitesi Mimarlık Yüksek Lisans Programı, 11 Kıbrıslı Türk ve Rum yüksek lisans ve lisans öğrencisiyle birlikte yürütülmüştür. Atölye çalışması, Mağusa sınırında yer alan ara bölgenin her iki tarafında, yerel halk ve Kıbrıs’ta görev yapan uluslararası bürokratların da yer aldığı  geniş bir katılımcı kitlesi ile  gerçekleşmiştir. Atölye çalışması sırasında Mağusa’nın tarihi dokusu, sahil şeridi, yeni gelişim alanları, mevcut su havzaları ve Maraş sınırında bir dizi analiz çalışması, yerel halkın desteğiyle tamamlanmıştır.  Dönemin hem Kuzey, hem de Güney’de görev yapan Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum Mağusa belediye başkanlarıyla ‘Mağusa’nın yeniden canlandırılmasının önünde duran zorluklar ve fırsatlar’ başlığı altında toplantılar düzenlenmiştir. Aralarında  Kıbrıslı Nobel Ödülü Sahibi Ekonomi Profesörü Christopher Pissarides, Mağusa Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı George Michaelides ile Kıbrıs Türk Ticaret Odası Başkanı Hasan K. İnce, projenin ilk günden beri güçlü destekçilerinden olan Avusturya Büyükelçisi Karl Müller’in de yer aldığı seçkin bir konuşmacı grubu, atölye katılımcıları, sivil toplum temsilcileri, bürokratlar ve yerel halkın Mağusa için öngörülen gelişim stratejileriyle ilgili sorularını cevaplamıştır.

Resim 02: Atölye çalışması sırasında gerçekleştirilen teknik gezi sırasında, Mağusa

Tasarım atölyesi kapsamında  iki toplumdan 86 uzmanın, aşağıda belirtilen  9 ana başlık altında, halka açık sunumlar gerçekleştirmiştir:

1) Mağusa’nın canlanması: İş yaşamından Paydaşlar;

2) Sürdürülebilir İstihdam Alanlarının Yaratılması İçin Ekonomi;

3) Tarih, Kültür ve Toplum;

4) Barışın İnşası ve Uyuşmazlığın Çözümü;

5) Kıyı ve Çevre Mühendisliği;

6) Yenilenebilir Enerji ve Sürdürülebilir Tarım;

7) İnşaat Mühendisliği;

8) Sürdürülebilir Kentler için Kent Planlaması;

9) Mimarlık.

Resim 03: İki toplumlu uzman sunuşları, Mimarlık paneli, Mağusa Belediye Kültür Merkezi, Derinya

Bu sunuşlarda Mağusa’nın eski ve yeni sakinleri ve ada genelinden katılımcılar, kendi görüş ve beklentileri doğrultusunda uzmanlara çeşitli sorular yöneltme fırsatı bulmuştur. Sunuşlardaki tartışmalar sırasında zaman zaman yerel halk ile uzman kişiler, zaman zaman ise Mağusa’nın eski ve yeni sakinleri arasında gerilimli anlar yaşanmasına rağmen, karşılıklı diyalog ile sorunlar aşılmış, ortak bir uzlaşı ve barış dili geliştirilmiştir.

Resim 04: Mağusa Gelişim Senaryoları üzerine yapılan tartışmalar sırasında, Mağusa Belediye Kültür Merkezi, Derinya

Resim 05: Katılımcıların panel sonrası uzmanlara yönelttiği sorular, Mağusa Belediye Kültür Merkezi, Derinya

Resim 06: Proje ekiplerinin sunuşları sonrasında devam eden tartışmalar sırasında, Buğday Camii St. Peter ve Paul Kilisesi, Mağusa

Tasarım stüdyosu çalışmaları  Derinya’daki Mağusa Belediye Kültür Merkezi yanı sıra, Mağusa Suriçi’ndeki Mağusa Suriçi Derneği (MASDER) binasında gerçekleştirilmiş ve öğrencilerin öncülük ettiği 5 farklı tasarım ekibi, Mağusa için geliştirdikleri fikirleri Buğday Camii (St. Peter ve Paul Kilisesi)’nin çok özel atmosferinde izleyicilere sunarak  tartışmaya açmışladır. Katılımcılar tarafından oldukça memnuniyetle karşılanan kentte oluşturulacak yeşil koridorlar, toplu taşıma ağı, sahil şeridi düzenlemeleri gibi fikirlerin yanı sıra, Maraş savaş anıtı inşası, kent kimliğini yansıtmayacak mimari uygulamalar gibi bazı yaklaşımlar sert eleştirilere tabii tutulmuştur. Güney Florida Üniversitesi öğrencilerinin atölye çalışmasını takiben 4 ay boyunca üzerinde çalıştıkları önergeler, Lefkoşa ara bölgede yer alan GOETHE Enstitüsü’nde gerçekleştirilen canlı video-konferans aracılığıyla katılımcılar tarafından izlenmiş ve değerlendirilmiştir. Proje kapsamında bir araya gelen iki toplumdan uzmanlar yakalanan sinerjiyle farklı platformlarda birlikte çalışmalarına devam etmiş, Mağusa Ekoşehir Projesi Ada dışındaki bir çok uluslararası konferans, toplantı ve buluşmada paylaşılmıştır.

Resim 07: Proje ekiplerinin geliştirdiği öneriler (Çalışmaların telif hakkı Jan Wampler’e ait olup, proje kapsamında her türlü yazılı ve görsel kullanım için ‘Mağusa Ekoşehir Projesi’ ile paylaşılmıştır, 2014)

Resim 08: Proje ekiplerinin geliştirdiği öneriler (Çalışmaların telif hakkı Jan Wampler’e ait olup, proje kapsamında her türlü yazılı ve görsel kullanım için ‘Mağusa Ekoşehir Projesi’ ile paylaşılmıştır, 2014) ve Kapalı Maraş’ın şu anki durumundan kesitler (Resimler: Ceren Boğaç)

Resim 09: Proje ekiplerinin ürettiği çalışma maketi (Çalışmaların telif hakkı Jan Wampler’e ait olup, proje kapsamında her türlü yazılı ve görsel kullanım için ‘Mağusa Ekoşehir Projesi’ ile paylaşılmıştır, 2014)

Tasarım stüdyosu çalışmaları 2014 yılında tamamlanmış olsa da, o süreçte ortaya atılan fikirler, Adadaki farklı kesimlerle yapılan anket çalışmaları, toplantılar, sunumlar ve mülakatlarla Mağusa Ekoşehir vizyonunun paylaşılmasına yönelik yerel ve küresel ölçekte bir dizi eyleme dönüşmüş; yazılı ve sözlü basınla yapılan röportajlarda, sosyal medyada, bilimsel toplantılarda ve siyasi buluşmalarda  farklı kişi, örgüt ve topluluklar tarafından ortak bir vizyon olarak  ortaya konmuştur. Proje kapsamında devam eden bir başka aktivite ise kurgusunun tamamlanmak üzere olduğu ve  bir dizi etkinlikle gösterime girecek ‘Mağusa Ekoşehir Projesi’ belgeselidir. Çevre sorunları, sürdürülebilirlik kavramı, ekoşehir ilke ve öğretilerinin yanı sıra, kentin şimdiki ve önceki sahiplerinin deneyimleri, bu proje kapsamında nasıl bir araya geldikleri ve Mağusa’nın gerek Ada gerekse Akdeniz bölgesi için nasıl bir barış modeli sunduğu,  çeşitli yazarlar tarafından kaleme alınmış “Mağusa Ekoşehir Kitabı”nda yayınlanacaktır.

Resim 10: Mağusa Ekoşehir Belgeseli çekimleri sırasında 

Çıkarım: Otonom bir barış hareketi

“On the day the wall came down

They threw the locks onto the ground

And with glasses high we raised a cry for freedom had arrived”

 Pink Floyd ( A Great Day for Freedom)  

İçinde bulunduğumuz coğrafyada insanın insana ve insanın doğaya hükmetme arzusu, kaçınılmaz olarak yıllardır süregelen savaş durumunu doğurmuştur. Toplumsal boyutu tehlikeli bir hal alan bilgisizlik ve empati yoksunluğuyla giderek şiddetlenen böylesi bir ortamda da, barış düzeni oluşturmak oldukça zor bir hale gelmiştir.  Ekoşehir ilkeleriyle ortaya konan barış düzeni oluşturma parametreleri, birlik ve uyum içinde sürdürülebilir gelecek için otonom bir harekete dönüşme potansiyelinin ne denli güçlü olduğunu göstermiştir. Bir mekan oluşturma pratiği olarak mimarlığın da bu sistematik içerisindeki rolü –kim ne derse desin- yadsınamazdır. Görünen odur ki; hem doğa, hem de insanla olan savaşlarla talan edilmiş, bölünmüş hiçbir düzen ve mekânsal düzlem, parça parça reformlarla kurgulandığı zaman, uzlaştırıcı bir zemine dönüşemeyecektir.

“Mağusa Ekoşehir Projesi” yüzlerce iştirakçi ve destekçi ile birlikte, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türkler’in birlikte gerçekleştirdiği ender ve öncü çalışmalardan biri olmuştur. Burada söz konusu olan bir mekan planlama veya inşa dayatması değil, bölünmüşlüğü karşılıklı diyalogla eritme ve entegre bir sistem bütünlüğü içerisinde ortak yaşam alanına dönüştürebilme girişimidir.  Bu bağlamda proje, ‘ekoşehir’ adı altında geniş kitleler tarafından kabul gören bir barış söylemine dönüşmüş ve mimarinin bu süreçte nasıl bir araç olabileceği konusunda örnek oluşturmuştur.

Kaynakça

Aristoteles, Politika, ( Çev. Mete Tuncay),  İstanbul: Remzi Kitabevi, 2014.

BBC, Varosha: The abandoned tourist resort, http://www.bbc.com/news/magazine-25496729, 2014

Birleşmiş Milletler Çevre Programı,

http://www.unep.org/documents.multilingual/default.asp?documentid=78&articleid=1163, 2017.

Boğaç, Ceren, Place attachment in a foreign settlement. Journal of Environmental Psychology 29. 2. Ss. 267–278,  2009

Bookchin, Murray, Özgürlüğün Ekolojisi (Çev. Mustafa Kemal Coşkun), İstanbul: Sümer Yayıncılık, 2013

Buchwald, Emilie,  Toward the Livable City (The World As Home), Minneapolis, Minn.: Milkweed Editions, 2003

Ekoşehir Oluşurma Girişimcileri Ve Uluslararası Ekoşehir Danışma Komitesi, “Uluslararası Ekoşehir Çerçevesi ve Standartları”, http://www.ecocitystandards.org , 2011.

Kant, Immanuel, Ebedi Barış Üzerine Felsefi Bir Deneme, (Çev. Yavuz Abadan – Seha L. Meray), Ankara: AÜSBF Yayınları, 1960.

Le Guin, Ursula K., Bağışlanmanın Dört Yolu, İstabul: Metis Yayınları, 2001.

Mağusa Ekoşehir Projesi, www.ecocityproject.com, 2017.

Register, Richard, EcoCities: Rebuilding Cities in Balance with Nature, Canada: New Society Publishers, 2016.

Register, Richard, Ecocity Berkeley : building cities for a healthy future, Berkeley, Calif. : North Atlantic Books, 1987.

WHO Regional Office for Europe, “Healthy Cities and The City Planning Process: A Background Document On Links Between Health and Urban Planning”  by L.J. Duhl & A.K. Sanchez

http://www.euro.who.int/__data/assets/pdf_file/0009/101610/E67843.pdf , 1999.

Zweig,  Stefan,  Satranç (Çev. Ayça Sabuncuoğlu), İstanbul: Can Yayınları, 2016.

Leave a comment