‘Hatırlamak’ üzerine…

Ölümü unutmak hayatı unutmaktır; öyleyse hatırla! Zaman gizinin ortasından geçen, kalbinin şeklini tekrar tekrar değiştiren, nefesin sözcük uçlarında buğuya karıştığı, bilinmezlik lisanında dövünülen, tüm o ağıtları hatırla… Aynı aynı bin kadından bir kadına dönüşen, bir tende bin yüzün tattığı o plastik dudakların içine akıttığı, intiharı- hatırla! Kaldığım tüm zamanların kışını, her dafasında kendi vaftizinde boğulan aşkı hatırla… Çünkü ölümü unutmak herşeyi unutmaktır! Ruhun kırılan pusulasında, dönüp dönüp kaybolduğun coğrafya, sarıldıkça üşüten yatağın sol yanıdır. Sabah ezanıyla çan sesi arasından okyanuslar geçer ve dağlar yürür dilinin ucuna kocan serçenin sinesine. Kokusuz sabahlara aralanmaz hücrelerin; birer birer dökülürler yaşamadığın hayatından. Çektiğin acıdan tanırsın kendini en çok – kırılgan anlamların gurur şatolarındır; bir ejder nefesi gerekir talana! Mutsuzluk, anlatamadığın duyguların en bıçkın olanı; kıyar zamanı pişmanlık tezgahında. Ölümü unutmak kendini unutmaktır; öyleyse hatırla! Hafızasız anılar koridorunda, aklını tekrar tekrar bileyen, dokunuşunun cümle aralarında kavgalardan geçtiği, yazmaların ucuna atılan tüm o düğümleri hatırla… Ki bir daha ölümün aynı olmasın!

Dillendiğin acılardan kalk ve gecenin nemiyle demlenmiş bir gün-doğumda dinlen artık!

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s